2017'nin bitmesine sayılı günler kaldı.. Güle güle gitsin lakin giderken tüm kötülükleri alıp gitsin...
2018 gelirken, 2018den beklentilerimi yazacağım.. Bakalım kaçı gerçekleşecek, kaçı gerçekleşmeyecek :)
Ela'ya kardeş gelsin istiyorum.. Biraz zor bir karar oldu ama Ela artık neredeyse ağlama raddesine geldi. Kimin kardeşi varsa, ya da olacaksa açıyor muslukları. 😄 (Biraz da şefime inat olsun diye istiyorum yalan söylemeyeyim )
Yeni yerler görmek, tatile gitmek istiyorum.
"Umursamaz" olmak istiyorum. İnsanlar çok yıprattı beni zira.
Evimde bazı değişiklikler yapmak istiyorum.
Daha çok kitap okumak istiyorum.Ayda 2 kitap okusam kafi..
Ela'ya yeni oda yapmak istiyorum. Odası var ama bazı eksiklikleri var.
Her şeyden önemlisi, ailemle birlikte huzurlu bir yıl ve SAĞLIK istiyorum. Birinci madde olmadan önce, Doktorumdan bir telefon bekliyorum.
He bir de beni başka bölüme versinler istiyorum. Bu bölüm çok yıprattı.
Benim isteklerim bu kadar. Fazla mı istedim bilmiyorum ama, gerçekleşen gerçekleşsin, gerçekleşmeyenin de canı sağolsun 😍
Uzun bir aradan sonra merhaba...
Neredeyse 1 ay olmuş uğramayalı. Aslında buralardayım ama kendi bloguma yazmıyordum.
Şeytanın bacağını kırma vaktim geldi de geçiyor gerçi.
Gelme sebebim, yine iç dökme duvarım.. Uzakta olmak hiç bu kadar oturmamıştı içime. Annem kendimi bildim bileli kalp hastası, anneannem ve teyzemi de kalp hastalığından dolayı kaybetmiştik, sağ olan teyzelerimin hepsi, annem de dahil kalp hastası. Genetik miras diyelim biz ona.
Annem 2009 yılında kalp yetmezliğinden dolayı kalp pili ameliyatı olmuştu; ufak bir stresle bile kalbi hemen tetikler, çarpıntısı nükseder ve hayattan kopar. Gözlerini açamaz. Ve annem şuan E.Üniversitesi Hastaneleri'nde tedavi görüyor. Ameliyat olma durumu var ama şimdilik belirsiz. Bu belirsizliğin içinde benim Kayseri'ye gidememem, annemin hastanede tek başına olması, babamın köy ve Kayseri arasında mekik dokuması ve hava şartlarının kötü olmasından dolayı içim çok huzursuz..
Öte yandan, sanırsın abimle kardeş değil de düşmanız. Ağustos ayından beri abimle konuşmuyoruz, daha doğrusu Ela abimin zayıf noktası ve onun için yazıyor, whatsaptan görüntülü arıyor. Yoksa aramazdı sanırım.. En kötüsü de, abimin bu eve bir daha gelme demesi.. Babama dediğimde ise, ona ne sen benim biricik kızımsın ve bu ev senin babanın evi. Ne zaman istersen geleceksin dedi.. Ela için bana da katlanacak mecbur, yoksa çok sevdiği yeğenini de görmezdi.. Bunların tek sebebi ise, abimin ayrılmış olduğu sevgilisi....
İşlerim aşırı yoğun, stresten midem ağrıyor, deprasyona giriyorum sanırım bir de bipolar duygulanım bozukluğum zaman zaman nüksediyor. Ela'ya yeterince ilgi gösteremiyorum. Zaman zaman sebepsiz yere ağlıyorum. Sosyal medya da her şey -mış gibi değil mi? Ben de öyleyim işte.. -mış gibi yapıyorum. Mutluy-muş.. iyiy-miş.. Oun üstesinden gelmek için bana iyi gelen şeyleri yapıyorum. Mesela örgü örmek gibi.. O da olmayınca tüm sinirlerim bozuldu ve hevesim kaçtı.. Olmuyor, olmuyor, olmuyor...
İç karartıcı yazıları sevmiyorum aslında, ama yazmak rahatlatıyor.. Neyse ben gideyim de evrak yazayım..
Birkaç hafta önce blogu gizlemiştim ve bugün itibarıyla döndüm. Özlediniz mi beni? 😊 İşim için başka bir mail adresi açtım, Google adımı da değiştirdim de geldim.
Blogda olmadığım süre boyunca hayatımda bir değişiklik olmadı, her şey monoton. Klasik şikayetlenmelerime başlamayacağım. Hayatım koşuşturma içinde geçiyor. Ela, adını yazmayı öğrenmiş. Ve ben bunu haftalar sonra öğrenmiş bulunmaktayım. Neden? Çünkü; İşim o kadar yoğun ki, haftasonu da sınav görevleri olunca çocuğumu göremiyorum. Eve gelince oyun oynuyorum. Sonra yemek, bulaşık, Ela'nın uyku saati derken 3 saatlik zaman dilimi bitiyor.
He bir de, Anasınıfı öğrencilerine de ödev yüklemek nedir Allasen? Haftasonu1 sunum ödevi, 1 deney ödevi, 2 sayfa çizgi çalışması ve bi de pekiştirme ödevi vardı.
29 Ekim kutlamalarını da es geçmeyelim.
29 Ekim konusu tam bir hayal kırıklığıydı.. Neyse bu konu bende kalsın..
Tamam sorumluluk alsınlar da bu kadarı fazla... Çalışan anneleri de düşünmek lazım nihayetinde. Mesela ben, çocuğumla oyun oynamak isterken ödev stresi yaşamak istemiyorum.Bu konuyu da öğretmenle konuşacağım.
Son 2 aydır işlerim çok yoğun. Başımı kaşıyacak vaktim yok. Hafta sonları da sınav görevim oluyor. Aha az önce Kerimeeee cumartesi görevlisin dendi. Yarın da Kayınbiraderimin nikahı var. 2 hafta sonra da düğün.
Ben daha kına gecesi için elbise alamadım. Ela ve babası tam ben eksiğim hala.
Ela bu sene Montessori grubuna gidiyor. Şikayet etmeye başladı hanımcım. Neymiş öğretmeni ona temizlik yaptırıyormuş :D Masa falan silip, materyal toplamaktan bahsediyor.
O kadar çok stresliyim ki 58 kilodan 52'ye düştüm. Ha bire midem ve başım ağrıyor. Aralık'a kadar bitmez benim işim. Sonra annem ameliyat olacak. Tek kızı benim. Anneme bakmak için Kayseri'ye gideceğim sonra. Hastanede refakatçi kalamam ama. Kan tutuyor beni. Kan görünce şıpp diye bayılıyorum çünkü. Halam kalır hastanede yanında.
Şube Müdürümle konuştum yanıma birini verin yetişemiyorum diye. Dudak okumak yeterince zorken, bu durum karşısında iyice zorlaştı. Uzun süre bilgisayara bakınca gözlerim bulanık görüyor, gözler bulanıkken dudak okumak neredeyse imkansız gibi. Kafamın içi o kadar dolu ki.. Bir çaresine bakacağını, şimdilik idare etmemi söyledi. Hal çaresi bulunana kadar ölmem inşallah.
O değil de, bu kız duymuyor yapamaz, ne yapabilir ki en fazla sertifika inceler diyen eski amirlerim bu halimi görse neler hisseder? Hayır kendimi övmek değil amacım, 7 yıllık memuriyet hayatımın 6 senesi hep küçümsenerek geçti çünkü. İlk amirim PDR mezunu idi. Bama moral vereceği yerde, sen duymuyorsun seni MEB o yüzden buraya gönderdi, işe yaramayacağını biliyorlar çünkü demişti.... ve şimdi ben şeflerimden iyi yapıyorum işimi, şeflerim bana soruyor bu nasıldı, şu nasıldı diye. Duyabilsem şef olurdum ama onu yapamam. Telefon açamıyorum çünkü..
Kulağım duymuyor olabilir ama bu sana beni küçümseme hakkı vermiyor sizlere... Yine çok doluyum, yine çok bitkinim, yine çok bezginim...
Neyse.. Hayat böyle...
Dopdulu kafayla, bozuk Türkçemle yazdım mazur görün..9 ayın son çarşambası da bitti :D
Işten çıkınca kuaföre gittim bugün. Maymuna dönmüştüm biraz insana döneyim dedim.
Kuaföre girince oturdum boş koltuğa. Etrafıma bakarken birden kucağıma yakışıklı beyefendi oturdu. Noluyor yaaa dememe kalmadan ilk görüşte aşık olduk birbirimize. Sonunda veda etmek çok üzdü. Nasıl tatlıydı yaa. Pati ver deyince patisini elime vermesi falan.
Sahipsiz olsa gerçekten eve almak isterdim bu tatlı mırk beyi. Kayınvalidem huylanıyor gerçi almam biraz zor. Baksanıza şunun güzelliğine.
Bacağım kıpırdayınca rahatı bozuldu ya, elimi ısırdı hain 😀
Derin dondurucuların faydalarını anlatarak zamanınızı almayacağım, uzun süreli gıda depolama için başka bir seçeneğin olmadığını zaten biliyorsunuzdur. Henüz bilmiyorsanız da, bu yılki Kurban Bayramı’nda öğreneceksiniz zira etleriniz buzdolabı içerisinde en fazla bir hafta dayanacak! Yani ister et, isterse de diğer gıdalar için uzun süreli depolama yapmak istiyorsanız, bir derin dondurucu kullanmanız gerekiyor. Bu bakımdan iki seçeneğiniz var: yatay ve dikey derin dondurucu modelleri. Yatay olanlar bir sandığı andırıyor ve kapakları üst kısımda yer alıyor. Dikey olanlar ise aynı bir buzdolabı gibi: Kapakları ön kısımlarında bulunuyor ve (isminden de tahmin edebileceğiniz gibi) dik şekilde kullanılıyorlar. Ben, tercihimi dikey derin dondurucu modellerinden, hatta daha net söyleyecek olursak, UED 5170 DTK A++ modelinden yana kullandım.
Neden derseniz, her şeyden önce Uğur Soğutma markası güven veriyor. 60 yılı aşkın bir süredir derin dondurucu üretiyorlar ve bu nedenle benzersiz bir uzmanlıkları bulunuyor. Unutmayın, bu cihazları on yıllar boyunca kullanmak için alıyorsunuz ve he sağlamlıkları, hem de servis ağlarının yaygınlığı önem taşıyor. Uğur Soğutma, her iki bakımdan da beklentilerimi fazlasıyla karşılıyor. Gelelim tasarıma: UED 5170 DTK A++, dikey bir derin dondurucu modeli. Ben bu tasarımı seviyorum zira kullanması daha pratik geliyor: Aynı bir buzdolabı gibi rahatça kullanabiliyor, hatta buzdolabının yanına koyarak uyumlu ve estetik bir görünüm elde edebiliyorsunuz (ben öyle yaptım, tavsiye ederim).
UED 5170 DTK A++ yalnızca 46 kilo, yani kimseyi çağırmama gerek kalmadan bir köşeden diğerine kolayca taşıyabiliyorum. İç hacmi 170 litre, sadece benim değil, komşularımın gıdalarını bile depolamaya yetiyor! A ++ enerji sınıfında olduğu için, neredeyse hiç elektrik harcamıyor. En sevdiğim özelliği de, elektrik kesintilerinde bile içindekileri 15 saat boyunca korumaya devam edebilmesi oldu. Sık sık kesinti yaşanan bir yerde oturuyorsanız, emin olun bu özellik çok işinize yarayacak. Satın almak için https://satis.ugur.com.tr/item/ued-5170-dtk-a/100028 adresini kullanmanızı tavsiye ederim, peşin fiyatına 12 taksit yaptırarak kredi kartınızla alabiliyorsunuz. Geniş iç hacimli, dayanıklı, pratik ve uygun fiyatlı bir derin dondurucu arıyorsanız, UED 5170 DTK A++ modelini gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum.
En çok güvendiğin kişiler öğretir size, kimseye güvenmememiz gerektiğini...
Son günlerde kalbim çok kırık. Ufak bir şey yüzünden, çok kırıldım.
İnsanlar neden bu kadar bencil?
Bencile olmak için mi doğmuşuz yoksa?
İlle ben, ben, ben demek nedir?
Ufacık bir şeyi bu kadar uzatıp, o kişiyi boğmak istemek nedir?
Çok doluyum, kırgınım..
Bunları kelimelere dökecek kadar..
Ama yapmayacağım.
Belki de bu yüzden ben insanlardan çok hayvanları seviyorum.
En azından hayvanlar kalp kırmıyor.
Bu kuzuyu beslemek gibi mesela.. Huzur veriyor, içinde kelebekler uçuşturuyor, sonrasında elini yalıyor.
Şimdi, öğle molası. Herkes yemeğe gitti.
Bense, bir paket negro bisküvi ile yağan yağmuru seyrediyorum evrak dolu bir odada.
İçim sıkılıyor sanki patlayacak gibi.
Hicran, Ela'yı özlediğindendir diyor,
Ama sanmam..
Çıkar yakında kokusu..
Evde 2 kişi kalmak bana bu aralar iyi geldi. Zaten çok yorgundum. 2 kişi pek yemek yemiyoruz. Genelde abur cubur. İşler bu aralar çok yoğun. Eve gidince pestilim çıkmış oluyor. Kayınvalidemin buzluğa attığı barbunyalar çok kurtarıcı oldu benim için. 2 gün idare etti. Sonra marketten mantı aldım o da 2 gün idare etti. Kaldı bugün. Ne yemek yapsam acaba?
Sakarın önde gideniyim ya, parmağımı dosyaya sıkıştırdım yine kanadı. Tescillettireceğim lakabımı. Sakar Kero nokta...
Akşamları İlkay'la ayrı telden takılıyoruz. O pc den film izliyor bende Ela'nın tabletinden Kore dizisi. Bu ara Chicago Typewriter izliyorum. 16 bölümlük dizi. Her bölümü 60 dakika. Sonra uyku.. Fantastikmiş bu dizi henüz 5 bölüm izledim ama sevdim. İçine çekiyor beni. Sabahları işe gelmiyor olsam sabaha kadar izlerim :D
Bazen kahve içip, eğlencesine falcı bacıya gönderiyorum. Hayır beni kim kıskansın Falcı teyzem? Hassas noktam benim işitme engelim. O konuda çok kırıldım falda da niye çıkıyor anacım?
Ela'da keyfini çıkarıyor köyün. Ordan bana böyle güzel mesajlar geliyor. Çok özledim de kuzumu. Ensesinin kokusunu da çok özledim. Kaldı 1 hafta..
Şimdi öğle yemeği yiyip işe gömüleceğim... 2 gün iş yok dimi.. Oh bee.. Yaşasın cuma..
Ben kendimi bildim bileli sakarım. Aniden bir şey kırar, kendimi yaralarım. Dün akşam kafamı tavana vurdum. Öyle feci vurdum ki nasıl ağladım nasıl... Sağ tarafı hala şiş ve ağrıyor. Hayır kafam kırılsa sorun yok ta, 4 kez başarısız operasyon geçirip, darbe almamam gereken kulağımın hemen yanı. Kulakta gitti iyi mi? İzin alıp doktora gidemiyorum, yanımdaki memuır izinde kaldım sana bir başıma. İş yapabilsem amenna, gözlerim kayıyor,neredeyse uyuyacağım masanın üstünde.
Kafanı tavana vurmayı nasıl becerdin derseniz, bizim ev dubleks. Eğik tavan yani. Film izliyordum, kafamı aniden kaldırınca çattt... Buz tuttum ama yine de şişti.
Şef bana atama dosyaları getirdi şimdi. 4 denee.. Yazayım bari bayılmazsam.
Bugün üşümeye başladım ne hikmetse. Ayaklar, eller, kollar buz oldu. Yağmur mu yağacak nedir? Yağmasın yaa, evde camlar açık. Evin içi mahvolmasın birde onları temizleyemem.
Eloş, babaanne ve dedesi ile Ordu'ya gitti cumartesi günü. Onu da çok özledim :(
Dün iş yerinde görev dağılımı oldu. Odamızdaki neşeli şefimiz gidiyor, yerime dominant teyze geliyor. Yani yeni şefimiz. 5.5 yıldız Özel Öğretime kök saldım, beni almamışlar bir yere. Hayır odamdan memnunum da, en yoğun iş benim. Sağırı verdiler en yoğun bölüme. Yetişemiyoruuummmm...
Ben ne zaman Kayseri'ye gitsem, kilo verip gelirim. Bunun bir açıklaması yok. Belki de psikolojik?
Şöyle ki; bir zamanlar üniversitede öğrenciyken, 9 kız bir evde kalıyorduk, ve hepimiz de yemek yapmayı bilmiyorduk.
Eeee bu durumda ne yapılır? Bildiniz. Makarnaya talim... Tost makinesi falan yok. Hep makarna... Okulda da tost, döner falan. Olduk sana 100 kg.. Abarttım dimi?
Fotoğrafı çeviremedim. Böyle kaldı. Since 2009 Ocak 😆 Alt kısmı göstermeye gönlüm razı gelmedi dermişimmm... Tek bi kotum vardı 44 beden. Onun düğmesi bile patlamıştı. Gerisini siz düşünün 😆
Şimdi annem ve babam beni okulumun bulunduğu Tokat'a bırakıp Kayseri'ye dönmüşlerdi. Birkaç hafta sonra Kurban Bayramı dolayısıyla 1 haftalığına Kayseri'ye gittim. Annem otogarda beni görünce "bu ne hal kızım, ben seni böyle mi bıraktım okula?" dedi ve bana yemek vermedi :D
Valla bak vermedi. Kepek ekmek aldırdı babama, bana özel. Kendilerine, annem tam buğday unundan bazlama yapar her sabah. Bana o yok, kepek ekmek neyime yetmiyor?
Şimdi durum değişti, annemin gözünde ben tam iskelet oldum. Ye kızım ye, ondan da ye, bundan da ye... Noldu anne? bir zamanlar önümden yemek alıyordun, şimdi ne değişti? O zaman, abooovvv o gözler, yanaklar neydi gızzz dedi :D :D
Bunlar da şimdiki hallerim. Yukarıdaki foto ve aşağıdakiler arasında tam 20 kg var.
Geçen hafta işe başladığımda, herkes aynı anda " annen sana yemek vermedi mi?" demeye başladı. Vermedi aplam(b değil p. şiveli söyleyiverin), abim sen ver hayrına dedim ben de.
İnsanları anlamak çok zor. Kiloluyken, az ye az, bu ne şişmişsin derlerdi. Şimdi de iskelet gibi olmuşsun, ye ye ye... 1 kg alsam, aaa kilo almışsın.... Eee bu durumda ben ne ne yapabilirim? Ayaklarım da 39 numara.. Evet, evet 39 numara.. Koca ayaklı oldum şimdi de. Allah beni böyle yaratmış ne yapayım, ayaklarımı mı kırayım? Bir de koca ayaklılık bizde genetik. Annem 40 numara :)
Kiloma gelince, yaşamımın belli bir döneminde aşırı kilom vardı ve bu kilolarım beni çok yoruyordu. O yüzden zayıf halim daha iyi. Enerjim var, hemen yorulmuyorum, merdivenleri çıkarken tıkanmıyorum ve ayrıca henüz 26 yaşındayım. Belki de ileriki yaşlarımda kilomu hemen veremem? Metabolizma yavaşlar?
Kısaca ben bu halimle mutluyum.
He bir de, akrabalarım bu sefer beni çirkin buldu. Yüzüm çok çökmüş, kırışmış, çillerim horona kalkmış. Bakım yapacakmışım, kırışıklı kremi alıp kullanacakmışım. :D
Dediğim gibi, ben bu halimle mutluyum, Herkes kendine baksın. Yeminlen yıldım...
31 Temmuz 2017
Günaydınn.... Temmuz'u da devirdik bugün.. Temmuz'un yeri bende başkadır. Çünkü; Temmuzda girdiğim sınavla memur oldum, temmuzda düğünüm oldu, temmuzda kızım doğdu.. Belki de bir temmuz günü ölebilirim kim bilir :D Tövbe tövbe tamam sustum :D
Ela'nın doğum günü 13 temmuz.. Biz o tarihte çocuğuma parti yapacağımıza Aksaray Ihlara Vadisi'ne gittik. Ela'yı da aldık tabi. Doğum günü çocuğunu evde bırakacak halimiz yoktu. Dönüşte Nevşehir'^den pasta aldık, sabah keseriz demiştik Ela olmaz ben bugün doğdum, bugün keseceğim dedi ve kesti.. Ela artık 5 yaşında...
Kızım;
21 yaşımdaydım sen doğduğunda.. Şimdi ben 26, sen 5.. Aslında ben de çocuktum sen doğduğunda. Birlikte büyüyor, birlikte öğreniyoruz hayatı bir bakıma.
İyi ki doğdun, iyi ki benim kızım oldun bebeğim. Sana hiçbir zaman iyi bir anne olmadım biliyorum.. Çünkü, istediklerini yerine getiremiyor, seni daha fazla yoruyorum. Ama sen büyüdükçe, daha iyi anlaşıyoruz. İşitme engelli anne olmak kolay değil kızım.
Zaten kime sorsan "anne olmak çok zor" der.
Bence anne olmak değil, duymamak, anlayamamak zor.
O yüzden sen, annene bir şey demek istediğinde, kaç kere tekrar edeceğini, acaba nasıl anlatsam diye düşüneceğini biliyorsun. Çünkü farkındasın.
Hayatın boyunca kötülükler senden uzak olsun. Hep mutlu ol sen. Sadece sen değil, tüm çocuklar mutlu olsun be kızım.. Hepiniz..
Tatil bitti. Sırada yolculuk, bitmiş yıllık izin var. Işe gitmeye korkuyorum. Birikmiş atamalar, istifalar, sözleşme yenilemeleri, klasörler... gözüm korkuyor valla.
Son 3 gün ve aklıma işi getirmeyeyim şimdiden. 2 hafta boyunca Köye, hayvanlara, dalından taze meyvelere, ineklerden taze sağılmış süte doydum... Köy yaşamı ne kadar güzel olsa da bir zaman sonra sıkıyor. Zaman yavaş, geçmiyor.
Istanbul'a döndüğümde en çok kuzuları biberonla beslemelerimizi özleyeceğim.... Ela kalırsa eğer, 1 ay kalacak burada. Kalsin bence.. Kuzular, köpekler, kediler ve inekler. Tavukları unutmayalım. Özgürce onadığı koskoca yeşil alan.. istanbulda bunlar imkansız.. Ela'ya sorsanız 2 ic sesi var. Biri diyormuş ki ; anneannenle kal , burası çok güzel.. öteki diyormuş ki; git, babaanneni özledin. Bakalım cumartesi günü göreceğiz. Kalacak mı, gidecek mi?..
Abim işi bırakmış ve baba evine dönmüş. Aslında bu durum babamla annemin işine gelmiş. Çünkü yaz dönemi çiftçilerin işi yoğun oluyor. Abim de babama yardım ediyor.
Abim işi bırakınca boş bulunmamak için 2 şu yavru tam 9 köpek almış. Zaten 2 tane köpeğimiz vardı bizi 2001 den beri bizimle. Etti mi sana 11 köpek. Nerden bulmuş bilmiyorum ama köpekleri cins.
Sibirya Kurduymuş. Bu çok tatlı. Yine de korkumdan yaklasamıyorum. Çünkü lisede beni köpek ısırmıştı. Korkum o zamandan beri bakidir.
Bunun cinsini bilmiyorum. Sihirli Annemdeki Dudu'nun köpeği Taci'ye benziyor 😃
Sivas Kangalı
Bilmiyorum bunun cinsi ne?
Bu en şekeri, pamuğu, akıllısı. Anneme sordum adı Pamukmuş .
Bu da en korkunç olanı... Rotvaydır cinsi köpek. Abim ve annen buna mama verirken saldırıyor. 6 tane yavrusu doğar doğmaz yemiş. Bundan bı tane daha var.
2 tane de yavru kangal köpeği var. 2 tane de bizim önceden olan kangal köpekleri.
Valla çok korkuyorum yanlarına yaklasamıyorum. Neyse ki hepsi bağlı 😀
En sonda yavru köpeklerin videosunu yüklemeye çalıştım oldu mu bilmiyorum. Telefondan anca bu kadar oluyor. Çarşambayı da sel aldı. Tatilden 3 gün eksildi 😔😔
Dün sabah 6 da kalkıp, MTSK sınav görevine gidip, akşam 6 da görevden çıkıp, Sabiha Gökçen Havalimanina gidip, gece 3 te eve geldiğimiz için uykusuzluktan kendimi jetlag olmuş gibi hissediyorum. 5 saatlik uyku bana yetmiyor. Ben ve eşim de hastayız, Ela da enerji bombası işte durmuyor ki oturduğu yerde. Teyzemin torunları var evin arkasında. O orda oynasın bende dinleneyim😀
Bizim köy, babamın evinin önü... Çocukluğum burda geçti benim.. sabahtan akşama kadar kapıda oyna, uykun gelince eve gir.. Yılda 1 kere de Ela tadıyor bu duyguyu. Sabah kalktı, çıktı dışarı hala eve gelmedi çocuuummm😀 İstanbul'a gidince zor adapte olur. İstanbul demişken; Ela dün babaannesi ve dedesinden ayrıldığında nasıl ağladı nasıl. "Babaannem de gelsin" diye. İstersen sen babaannenle kal biz babanla gidelim dediğimde de Hayır! dedi. Eee o zaman ağlama dedim. Çok yorgun ve bitkindim, bir de hastaydım, sabrım yoktu. Bana ne zaman sınav görevi gelirse ben hep hasta olurum.
Neyse.... sağ salim geldim baba evine, çocukluğumun izleri olan eve... Temiz hava depolar, dalından meyve yer, özlem giderir dönerim İstanbul'a. Vakit bulduğumda da yazarım bloga.. Şimdi annem, abimin köpeklerine su ve mama versin ben de bulaşıkları yıkayayım.
En çok seni sevdim pikaçu. 11 tane köpeği var abimin. Lisede beni köpek ısırdığı için köpeklerden korkuyorum. Ama fotoğraf çekmeye engel değil uzaktan çekiyorum 😀😀 bir sonraki post abimin köpekleri olsun o zaman 😀
Herkese mutlu pazarlar. Gerçi pazar bitti bitiyor. Sendromsuz pazar yaşıyorum.
Adios!!
Hafta sonu Ela uyanıp, beni evde gördüğünde "tatil mi anne, evdesin değil mi?" diye sevinip yatakta zıplıyor.
Ama hiçbir zaman arkamdan ağlamamıştı. 3 aylıktı ben işe başladığımda...
Ama bu sabah melül melül bakarak, "gitme anne, ne olur gitme" dedi ya... Böğrüme koca bir öküz oturdu sanki.. Alışmıştım ben onun sabahları arkamdan el sallamasına, gitmemi umursamamasına.
Son 5 gün kaldı kızım beraber sayalım mı? pazartesi bugün, sonra salı, çarşamba, perşembe ve cumaaa... 2 hafta beraberiz işe gitmeyeceğim.. Baban da gitmeyecek üçümüz beraber anneannen, Neco deden ve Ömer dayının yanına köye gidiyoruz dedim.
Ömer dayım bana paten alır değil mi anne? dedi😊 işte burda duygusallık içinde bir gülme geliyor. Çok fena bu kız.. İsteme öyle şeyler dedim.. Dayın işten ayrılmış alamaz dedim. Ama anne benim doğum günüm yaklaştı demez mi? Alsın bakalım doğum günün yaklaşmış küçük hanım dedim çıktım evden..
Şimdi unutmuştur beni :D
Bayram bitti, iş başı yaptık bugün. Haliyle sendromlardan sendrom beğeniyorum. 4 günden sonra evraklarla boğuşmak zor geliyor. Neyse şimdilik son 1 yazı yazmam gerekiyor başka yok 😉
Bayram benim için buruk geçer çoğu zaman. Çünkü anne ve babamdan uzakta bayramlarda kendimi yalnız hissediyorum. Tek gurbette olan benim ailede. O yüzden. Neyse...
Bayramın 1ci günü Tekirdağ Çerkezköy'e gittik. Eşimin babaannesi biraz da orda büyük oğlunda kalacak. Onu ziyarete gittik. Amcanın büyük oğlunun oğlunun doğum günü vardı. Yani, kuzenin oğlunun :D Anne ve baba ayrı, tatillerde babada. Babasındayken doğum gününe biz de katılıyoruz yakışıklının. Nice yıllara Metehan diyerek.. :)
Bayramın 2.ci günü Ela'yı eğlendirelim dedik. Çalışan anne-baba olunca vicdan muhasebesi yoğun oluyor haliyle. Anadolu yakasına geçmeyi gözümüz yemedi. Köprü Trafiği falan. Biz de bize yakın olan Aqua Florya Akvaryum'a götürdük.
Akvaryumdan çıkınca Ela"çok eğlendim, teşekkür ederim" ded bize. E o mutlu olunca biz de mutlu oluyoruz. Eve gidince babaanne ve dedesine" köpekbalığı gördüm babaanne biliyor musun? köpekbalığı kocamandı" diye anlattı durdu :D
(Akvaryum çok büyüktü, balıklar için ortam güzeldi ama yine de üzüldüm.. Onların yeri akvaryum değil okyanus olmalı. Hem gezelim diyoruz hem de vicdan yapıyoruz ne yaman çelişki?)
3 cü bayram da Büyükada'ya gittik. Kayınvalidemi de aldık yanımıza. Büyükada'da Atlara çok üzülüyorum. o sıcakta koştur koştur... Yazık.. Biz binmedik. Adayı yürüyerek turladık. Eloşta yürüdü.. 5 yaşındaki çocuk yürüyorsa hemen hemen herkes yürür diyorum :D
Kısım kısım yorulduğunda babasının omzu ne güne duruyordu ? :D
Kayınvalidem, eşim ve ben.
Sizin de ayaklarınız var. Atlara yazık değil mi?
Bu evi görünce aklıma Müjde ablacığımın Bengovilli Ev hikayesi geldi.
Delidir ne yapsa yeridir. Benden normal poz çıkmıyor. Bir poz uğruna bacaklarım çizildi o ayrı :D
Ela'da normal değil :D
Kendime hasır şapka almak istedim ama Ela aldırmadı. En güzel o olmalıymış. Başıma güneş geçiyor kızım en kötü şapkayı alacağım desem de aldırmadı cadı.
Sonra eve döndük, şimdi işteyim. Bu gezmeler beni 2 hafta idare eder :D
Dün benim M.T.S.K sınav görevim vardı. Sabahın 6 sında zor kalkıp gittim akşamın 6 sında yorgun geldim. İftara misafir varmış bende sinirden ağladım terasta. Çünkü çok yorgun ve hastaydım. Neyse konumuz o değil.
Akşam misafirler yemek yedi, çay içiyorlar. Misafirin yanında Ela dedi ki;
- Anne, kardeşim karnına geldi mi? Ne zaman gelecek? Misafirlere de annemin karnına bebek gelecek, benim kardeşim olacak tamam mı? Dedi.
Ben rezil, yer yarılsa da içine girsem modunda. Herkes bana bakıyor. Bende diyorum bakmayın öyle hamile falan değilim Ela uzun zamandır böyle.
Bu kız milletin içinde böyle dememeyi ne zaman öğrenecek çok merak ediyorum 😀😀
Malum yarın karne günü. Ela 4 yaş anasınıfını bitirmiş oluyor. Yarıyıl karnesinde sınıf para toplayıp öğretmene çiçek almış. Bana saçma gelmişti yarıyıl tarihinde hediye ve katılmamıştım. Ela'nın içinde kalmış. Eve gelince babaannesine "babaanne sınıf arkadaşlarım öğretmenime çiçek verdiler benim elim boş kaldı çok üzüldüm" demiş. Bu dönem kızımı yedirmem arkadaş. Üzülmesine dayanamam. Çiçek te neymiş, el emeği, göz nuru hediye yanında 😀
Hediyemiz bu. Az önce yaptım. Olmuş mu aplacımlar? Size gelmiş olsa beğenir miydiniz? Bizim öğretmen birazdan fazla kokoş beğenmemesinden korkuyorum da😀
Umarim beğenir Sinem öğretmen. Seneye de aynı öğretmenini istiyor bakalım kısmet denk gelebilecek miyiz.
Haziran bir geldi pir geldi. Amma bereketli geldi şahsen. Bugün haziranın 7si ve ben 4 kitap bitirmiş bulunmaktayım 😊😊 haftasonu okumadım.
İş yerinde okuyorum kitapları. Evde hiç vaktim olmuyor ki. Eve gel yemek yap, sofrayı kur, yemek ye, bulaşık topla mutfaktan çıkmışım saat 10 u buluyor. Ben Pert yatağa giriyorum sonra.
Normalde benim işim çok yoğundur. Okulun son haftası olduğu için öğretmenler karnelere yoğunlaşmış bulunmakta. O yüzden okulun son haftaları bizim için boş geçiyor. Haftaya acısı çıkar.
Okuduğum kitaplar bunlar. Şu en başta olan minik boy var ya onu hiç beğenmedim. Okuduğumu anladıysam tavşan olayım. Buket Uzuner ilk defa okudum ama sınıfta kaldi sevmedim.
Madalyonun içi, Gülseren Budayıcıoğlu. Bu kitap şahane. Etkileyici ve sürükleyici. Yazan kişi psikiyatri. Hastalarını anlatıyor, isimleri değiştirerek.
Zülfü Livaneli Son Ada. Biraz siyasi bir kitap. Ama ben çok beğendim.
Kelebek adası Sarah Jio. Bu kadının kitaplarına bayılıyorum ben. Kaç kitabını okudum saymadım ama okumadığım bir kitabı kaldı o da Agapi. Kitap alışverişimde listede duruyor şuan.
Şimdi sırada uzun zaman önce aldığım ama elimin gitmediği kitap var. İskender Pala, Efsane.
Ben şahsen İskender Pala'ya mesafeliyim. Dili ağır, anlamıyorum. Şimdilik yeni bir kitap alamam okumadıklarımı okumaya çalışıyorum. Umarım bunu da hemen bitirebilirim.
İşten yeni geldim biraz uzanayım sonra yemek yapacağım.
Herkese hayırlı iftarlar dilerim 😊
Bizim evin terasını çok seviyorum. Terasta,yazın kitap okumayı, kahve, çay yudumlamayı çiçeklerimizi seyretmeyi çok seviyorum. Genelde bizim ev botanik bahçe gibidir her bi delikten çiçek çıkar. Ama ben en çok terastaki çiçekleri seviyorum. Rengarenk cıvıl cıvıl..
Şimdilik terasımızın güzelleri bunlar.
Sarı güller
Pembe sardunyalar
Adını bilmiyorum. Kayseri'den getirmiştik 4 yıl önce.
Ela'nın çiçeği. Menekşe herhalde?
Bu da Ordu'dan geldi adını bilmiyorum
Canımmm karanfillerim
Ama tek kötü yanı sigara içmeleri. Sigara kullanmayan biri olarak burnum çok keskin koku alıyor benim. 1 metre öteden sigara kokusu gelmeye başlıyor. Kayınpederim içiyor o zaman teras keyif değil eziyet oluyor benim için. Terası geçtim ev bile.
Sadece kayınpederim kalsa iyi. Kayınbiraderim ve müstakbel eşi (nişanlılar) eltimle çok kavga ediyorum sigara konusunda.
Ela'nın saçlarını doğduğundan beri hiç kesmemiştim. Bir iki sakız yapışmasından uçlarını aldığım olmuştu ama onlar sayılmaz. Geçtiğimiz hafta 19 Mayısta Ela'yı banyo yaptırıp saçları ıslakken güç bela ikna edip dayadım makası saçlarına.
Yok canım hiç duygulanmadım. Saç o yine uzar 😊 Şaka bi yana fazla kısa kestim, içim burkuldu ama haklı nedenlerim vardı kesmek için.
Birincisi; saçları neredeyse poposuna geliyordu. Toplatmayı sevmiyor ve tuvalete kendi gittiği için hijyen açısından kötüydü.
İkincisi; toplatmadığı için çok dolaşıyordu. Okula giderken topluyordum ama eve gelince kendisi açıyordu saçalarını. Ayna karşısında saçlarını şekilden şekile sokuyordu. Bu da saçlarını daha da dolaştırıyor, taratmayı çin işkencesine çeviriyordu.
Güç bela ikna etmeyi başardığımda, bazen böyle ördürüyordu. O zamanlar iyi oluyordu ama her gün saç örmek işkence yav 😔 (Deli kızın çeyizi gibi kafasındaki kocaman şeyi kendisi taktı. Stajyer öğretmeni vermişte)
Kestim ben rahatladım ama Ela eski uzun saçlarını arıyor 😊 Çünkü korku filmi çekiyordu kendince 😊 Saçlarıyla tüm yüzünü kapatıp bööğğ yapmak gibi. Artık yapamıyor.
Hee bi de azıcık yamuk kesmişim az uzasın kuaföre götürür düzelttiririm😊
Gitmişken kendi saçlarımı kestireyim. Ameliyatımdan dolayı bi kısmı kısa, üstten uzun. Onları eşitlemem lazım ama fazla kısalar azıcık daha uzasınlar.
Hayat, bu aralar üstüme üstüme geliyor. Depresyon da mıyım bilmiyorum. Bipolar duygulanım bozukluğum yeniden mi nüksetti onu da bilmiyorum. Tek bildiğim uzun zamandır keyfimin olmaması, kendimi yalnız hissetmem.
Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Okunmayı bekleyen kitaplarım, işlenmeyi bekleyen şablonlarım, örmeyi istediğim örneklerim var aklımın bir köşesinde, izlemek istediğim dizi ve filmler.
Ama işte keyfim yok be blog..
Dışarıdan bakınca mutlu biri olarak gözükebilirim. Ama işin aslı hiç öyle değil...
1997 yılından beri benimle olan işitme engelim son zamanlarda daha çok zor anlar, zamanlar yaşatmaya başladı bana. Gerek iş hayatımda gerekse sosyal hayatımda. Olmuyor hiç bir şeyi beceremiyorum, yapamıyorum.
Toplu halde yemeğe gittiğimizde, benim bir köşede öyle oturuyor olmam ve diğer arkadaşların kakara kikiri gülüşmeleri bana çok batıyor.. Bir kere, beni eve davet ettiler. Sözde davet etmiş olmak için. Gelmeyeceğim dedim sağol.. Neden? dedi arkadaş.. Dedim ben hep bir köşede oturuyorum. Dedi, ee biz de köşede oturuyoruz tepede değil ya dedi. Dedim sen beni anlamadın herhalde, siz kakara kikiri konuşun gülün bana anlatmayın, görmeyin bir köşede tek başıma sap gibi oturayım. Anladın mı şimdi ne demek istediğimi?
Haklısın dedi, haklısın... keşke haklı olmasaydım.. Sonra kendimi odaya kapatıp ağladım.. Neden bana karşı nankörsün be hayat? neden?
İşim gereği telefon açmam gerekiyor kurumlara, yardım istiyorum arkadaşlarımdan. Sağolsun biri yardım ediyor ama diğerleri Kurum Netten yaz bir iki satır gönder uğraşamam diyor. Tamam da ben Kurum Netten kaç kere yazdım dikkate almıyorlar, evraklar bekliyor masamda kaldırsam diyorum artık. Sonra neden memurlar işi erteliyor, geç çıkarıyor demeyin.. Önce sisteme siz girin be kurumlar..Siz girmeyince biz onaylayamıyoruz..
Dudak okurken bazen yanlış okuyabiliyorum. Sonra komik oluyor (bazen bana komik olmuyor üzülüyorum) sağır duymaz, uydurur diyorlar. Sen kulaklarını kapatıp, karşındaki insanın dudaklarına gözlerini hiç kırpmadan bakarak, onu okuyabiliyor musun? Ne olur bi kere dene.. Yapabiliyorsan kabul, ben uyduruyorum. Yapamıyorsan empati kur, beni üzme..
Anne olmak ve duymamak benim zayıf halkam. Zaten hayatım yeterince zor. Psikolojim yeterince bozuk. İşitme engelimle, anneliğimde yapamadığım şeyleri eleştirme. Kızın sana bir şey diyor niye dinlemiyorsun deme. Ben kızımı anlayabilmek için kaç takla atıyorum, kızım bana derdini anlatabilmek için kendini kaç şekle sokuyor haberin var mı senin? Hatta kızım, baktı ben anlamıyorum pes edip anlatmaktan vazgeçiyor derdini. Bunun beni ne kadar yaraladığından haberin var mı?
Bipolar duygulanım bozukluğum nüksettiğinde, kendimi doğramak istiyorum. Hayattan soğuyorum. Hayatın bir amacı yokmuş, boş yere var olmuşum gibi. Ben olmasam her şey daha mükemmel olacakmış gibi.
Bugün benim Kuzumun yılsonu gösterisi vardı. Çok heyecanlıydım. Programda ilk gösteri bizim miniklerindi. Allahım benim kızım büyümüş te gösteri mi yapıyor şimdi? inanamıyorum diye diye izledim❤
Soldan 2nci grup, sağdaki bebe benim kızım, evet evet benim. Ay yaa o popo kıvırtmak neydi öyle? Görmemişin kızı olmuş, yılsonu gösterisi yapmış mazur görün 😂
Sonra, diğer sınıflara geçti. Nasıl. Oynadılar bilmiyorum. Öğretmen bizim sınıfın verilerini kulise çağırdı. Geridönüsüm defilesi vardı. Ben, daha doğrusu biz (ben, eşim, kayinvalidem ve kayınpederim) pet bardaktan elbise yapmıştık. Sınıfta geridönüşüm kostüm yapan veliler çocukları ile birlikte podyuma çıkacaklardı. Çıktılar da. Böylece biz diğer sınıfların gösterisini izleyemedik.
Bu da biz. Eşim uzaktan anca böyle çekebilmiş. Bende heyecandan, diğer yöne dönerken yanlış tarafta durmuşum 😀
Bizim sınıfın gösterisi bitince, öğretmene teşekkür edip ayrıldık. Çünkü çok yorulmuştum sabah işe gidip sonrasında gösteriye gelip, ordan oraya koşturup durdum enerji kalmadı. Tüm çocuklar harikalardı.