31 Mart 2015

6 yıl önce...

6 yıl önce bugün...
Günlerden salı yanılmıyorsam
Saat 16:00 Ankara Hacettepenin labirent şekilde ameliyathanesi
1997 den beri benimle bütünleşmiş olan işitme kaybım..
Koklear İmplant ameliyatı olacaktım.. (implant takılamadı)
Hayallerim ve umutlarım gerçek olacaktı.. Ben öyle sanıyordum..
31 Mart 2009 saat 20.00 uyanıyorum başımda ağrı var yüzüm gözüm şiş. Başımda sargı bezi var sağ kulağım çok feci ağrıyor açım susuzum..
Saat 24'e kadar yiyip içemezsin dedi hemşire..
Annemi ve amcamı gönderdiler ameliyatlı halimle yalnız kaldım fakülte hastanesinde
Hasta bakıcı geldi WC ye götürmek için.. Kalkamıyorum başım dönüyor dedim.
Kalkmalısın kalkmak zorundasın dedi.. Zorla kalktım ve yattım..
Saat 24.00 hemşire geldi yiyip içebilirsin dedi..
Peki dedim ve Annemlerin dolabıma bıraktığı 1 muzu yedim ve uyudum başımı taşıyamıyorum bişey yapamadım..
Sabah kalktım 1 Nisan 2009 doğum günümdü sahi.
Annem ve amcam geldi 12.00 'da.. Beni mutlu etmek için hediyeler ve doğum günü pastası
Ardından ev arkadaşım Fatma geldi annesiyle çok mutlu oldum.. Annem ve amcam da gittiler ziyaretçi saati bitmişti..
17.00 Annem ve amcam yine geldiler yanında başka arkadaşım aynı zamanda akraba olan Meryem..
Annemler gitmeden Doktorum geldi.. ve dedi ki: '' Kerime sana açıklama gereği duydum ailen söyleyememiş.. Ameliyatın başarısız geçti olmadı.. Üzülme artık.. Bir de özür dilerim kulak zarın da patladı dikkatli olman gerekiyor ağrı yapabilir..'' dedi..
12 yıllık duyabilme  hayallerim suya düştü..
6 yıldır sağ kulağım hep ağrıdı hala da ağrıyor..

31 Mart geldiğinde aklıma hep o gün geliyor.. Ne heyecanla ne umutla girdiğim ameliyatıma hayal kırıklığıyla çıkmıştım.. O günden sonra hiçç umudum kalmadı..
Neyse...
Hayırlısı buymuş...
Üzülmemek Umutlanmamak gerekiyormuş...
Sağlıktan başka hiç birşeyin önemi yokmuş...

30 Mart 2015

Molfix İle Mutlu büyüyen bebekler adım adım mutlu yarınlara koşuyor!


Molfix’in dikkat çeken reklam filmlerine bir yenisi daha eklendi.Molfix’in yeni reklam kampanyasında, bebeklerin mutlu ve keyifli olduğu anlar ile, anneleriyle ve ailece yaşanan eşsiz anları seyrediyoruz.


Bebeklerin mutlu olması ve mutlu büyümesi sağlıklı gelişimin en önemli sırrı. Mutlu bebeklik dönemi geçiren bebekler, ileride de mutlu ve başarılı bireyler olmanın ilk adımını atmış olacaklar. “Mutlu Bebekler Mutlu Yarınlar!” mottosuyla anne ve bebeklerin her zaman, her anlamda yanında olan Molfix bebeklerin sağlıklı gelişimleri ve gelecekte mutlu bireyler olmaları için bebeklerin altını kuru tutar, özgürce hareket etmelerini sağlar ve ciltlerini korur.



Bebeklerin en keyifli olduğu anlarda, aileleriyle geçirdikleri keyifli paylaşımlarda gördüğümüz reklam filminde de “ mutlu anlar yaşayan bebeklerin, mutlu yarınları olur” mesajı veriliyor. 


Reklam filmini izleyebilir ve https://www.facebook.com/molfix adresini ziyaret edebilirsiniz.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

25 Mart 2015

Uçurtma Avcısı

Bu kitaptan önce aynı yazarın '' Bin Muhteşem Güneş'' isimli romanını Kayseri'den İstanbul'a gelirken yolculukta okumuştum. Kitabı çok beğenince yazarın başka kitabını merak edip amca oğlu Memoli bunu bana hediye etti. Geçtiğimiz haftalarda bitirdim kitabı.

Kitabı eleştirmeye gelecek olursam; eleştirecek bi yönü yok ben kitabı çok beğendim.. Ayşe Kulin veya Elif Şafak'ın saçma sapan romanlarından sonra bu kitap ilaç gibi geldi :)

Eğer okumadıysanız okuyun derim.. Hizmetlinin oğlunun yıllar sonra kendi babanızdan olma kardeşiniz olduğunu öğrenseniz ne yapardınız ? Hatta babanızın kardeşinize sizden daha yakın davranmasını kıskanıp üstüne suç atsanız? Ben olsam vicdan azabı ve pişmanlıklar içinde ölürdüm..

Arka kapak;

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...


23 Mart 2015

Sabah sabah..

Günaydın mutlu haftalar....
Güne bol enerjili başlayıp biraz can sıkıntısı yaşadım. O da beni kuaför! sanmaları..Sabah geliyorum personel imzası için 4 kata çıkıp imzamı atıp 2 kata iniyorum daha oturmadan gelip ''saçımı örsene'' demeye başlıyor 2 kişi.. ''Örer misin?'' diye rica etseler neyse de emir verir gibi '' Örsene-Ör'' demelerine kıl oluyorum.. '' Kusura bakma'' dedim bugün.. Daha yeni gelmişim kahvaltı yapıyorum ayol..

Bu konuda suçlu benim sanırım.. Geçenlerde canım sıkıldığında pinterestte saç modelleri bakıyordum. '' saçını örebilir miyim? diye rica etmiştim Örebilirsin dedi ördüm ördüm dee '' isteyeni topla örerim'' demedim... Milli Eğitimden değil de başka kurumdan bi kızı getirmiş saçını örmem için o kız hergün gelip '' saçımı örsene'' demeye başladı.Günde 1 kere değil de 2 kere geliyor bozuldu yeniden ör diyordu ikincide.  Kahvaltı yapıyorum bekler misin dedim kahvaltı yapma önce saçımı ör dedi. ''Senin o yağlı saçını örüp kahvaltıya oturamam dedim içimden''

Geçen hafta cuma günü şefim kurtardı o kızdan '' .... gelirse Şef ve Şube Müdürü kızıyor'' de dedi. Tamam dedim (hala gelmedi. umarım gelmez)

Bu sabah daha simidimi yemeden bizim odadan biri istedi örmemi. Kusura bakma dedim ve yüzüne bakmadım..

Bu bana ders oldu. Canım sıkılsa da gibip '' saçını örebilir miyim? '' demicimmm.... git kuaför örsün saçını yavricim :)

PS: Yanlış anlaşılmasın da ben saç örmeyi severim. Rica değil de emreder gibi söyledikleri için soğudum..

19 Mart 2015

Eloş'tan inciler

Eloş'un dilli düdük olduğunu söylemiş miydimm... O kadar çok konuşuyor ki susturabilene aşk olsun.. Bu sefer onunla olan diyaloglarımızı yazacağım..

Geçen gün Ela'ya sordum..
-Ela babanın adı neydi?
-İlkay
-Ya benim adım neydi?
-Unuttum.. ( burda ben dumur)


Amcamın oğlu var benim. Polis. 20 yaşında. İlk ataması İstanbul olduğu için ilk 4 ay bizde kaldı o zamanlar Eloş çok sevdi abisini. Sonra bizi rahatsız ettiğini düşünüp! (aslında kendi rahat edemiyordu utanıp yemeğini de dışarıda yiyordu aç değilim abla diyordu) eve çıktı. Eloş çok özledi abisini. Ayda 1 kez gelmeye başladı. Bu pazartersi günü gönüllü olarak Şırnak Silopi'ye atandı. Gitmeden önce Eloş'a tospik almış.
işte ailemizin yeni üyesi Tospik..
Eloş abisini özlemiş telefonumu eline almış abisiyle konuşuyor sözde.
-Alo abi ben hastayım annem hasta babanem hasta özledim gel.. ( ah kuzum abin artık ne zaman gelir Allah bilir)

Hergün okula gidecem diye ağlıyor. Okul dediği Park.. Sabah uyanır uyanmaz okula gidecemmmmm başlıyor ağlamaya..

Sabah sabah aklıma gelenler bunlar :) Pazartesi görünümlü Perşembe gibi (sözde bana).. Mutlu Perşembeler..

13 Mart 2015

okudum: Elif ŞAFAK-Ustam ve Ben

Elif Şafak'ın kitaplarını ilk zamanlar çok beğenirdim. Akıcı ve güzeldi.. Canan Tan gibi Elif Şafak ta gözümden düştü. Açıkçası bu kitap beni sarmadı elimde süründü de süründü. Bitmesi için uğraşmam tam bir işkence gibiydi. 


Romana isim veren (Cihan) 'ın Beyaz Fili Çota ustası da ( Mimar Sinan) İstanbul'un camilerinin yapılış öyküsünü ve eski İstanbul'u mu anlatıyor yoksa Mimar Sinan'ın eserlerini mi yoksa Cihan'ın hayatını mı hiç belli değil. 
Roman başlarken Cihan 10 lu yaşlarda çocuktu bitişinde 105 yaşındaydı. Çelişkili bir romandı. Okumayarak hiçbirşey kaybetmezsiniz açıkçası birdaha Elif Şafak okuyacağımı sanmıyorum.


Arka Kapak:
Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de…

Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistan'dan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın çırağı. Ustası ise Sinan. Bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimar.
Elif Şafak'ın muazzam hayal gücü ve zengin diliyle Osmanlı tarihinin derinliklerine doğru şaşırtıcı bir yolculuğa çıkıyoruz. Karşılıksız bir aşk, iktidar kavgaları, yobazlığın ortasında yeşeren sanat ve beklenmedik bir ihanet…
Bir tarafta bilime ve öğrenmeye inananlar, bir tarafta gelişmeyi durduranlar...
Ustam ve Ben, tarihi kişiliklerin, camilerin, kütüphanelerin, türbelerin, köprülerin resmigeçit yaptığı, rengârenk, canlı, sürprizlerle dolu bir dönem hikâyesi…

Öyle bir hayal dünyası ki içindeki konular ve tartışmalar günümüze dair de çok şey söylüyor. Uzun süre hafızalardan silinmeyecek, çok konuşulacak bir roman.

"İstanbul dediğin unutkanlıklar şehri. Orada her şey suya yazılmış. Ustamın eserleri hariç, onunkiler taşa kazınmış. O taşlardan birine bir sır sakladık. Çok zaman geçti üzerinden, nice alametler birikti ama hâlâ orada olmalı, bıraktığımız noktada. Bilmem bulan çıkar mı? Bulsa bile anlar mı? Ustamdan geriye kalan yüzlerce eserden ve binlerce, binlerce taştan bir tanesi var ki, altında gizli Arzın Merkezi."

05 Mart 2015

ölümden kaçış yok..

Dün akşam Gamzeli Anne diye bildiğimiz Gamze Akbaş'ın vefat haberini gördüm facebookta. Daha geçen gün aklıma düşmüştü 'acaba Gamzeli anne nasıl olmuştur iyidir inşallah'' dedim çünkü blogunda uzun süre yazı yoktu ve başka yerde de bulamadım onu.. Yazıyı görünce o kadar kahroldum ki anlatamam.. Zaman durmuştu sanki.. Aklıma anemle babam geldi.. Ela değil annemle babam.. Neden mi?
     Babam ben henüz 9 yaşımdayken motorsiklet kazası geçirmişti kaskı da yoktu. Virajlı yolda motorsiklet devrilmiş ve babamın üzerine düşmüştü. O motorsiklet amcamındı. Babama çok düşkünüm ben köyde herkes biliyordu '' amcan düşmüş korkma iyiymiş'' demişlerdi.. Ama amcam 1 metre uzağımda görülüyor ve sapasağlamdı.. Ambulans geldi sonra o yıkık dökük köy evimize.. baktım ki Babam.. nasıl ağladım nasıl ağladım... ama babam ölmemişti sakat kalmıştı ama yine de hayattaydı.. O an hafızama öyle kazınmıştı ki unutmam mümkün değil.. yüzü kanlar içindeydi..
     Annem.. Anneme gelince annem risk alarak beni doğurmuş.. 2 çocuğunu kaybetmiş biri benim annem.. Kalp hastası küçük bir üzüntüyle kalbi reaksiyon gösteriyor. Hala da öyle kalp pili takıldı 2009 da. Kalp atış şekli değişince nefesi durup hızanıyor.. Her çocuk gibi abimle birlikte anne ve babamızı kaybetme korkusuyla büyüdük..
   Anneannem de kalp hastasıymış onu hatırlamıyorum 6 yaşımdan öncekileri hatırlayamadığımdan.. Anneannemin hastalığından dolayı teyzelerimde kalp hastası 30 Eylül 2013 te gencecik teyzemi kaybetmiştik.. Çocukları 17-10 yaşlarındaydı o zamanlar. Çocukları sahipsiz kaldı sorumsuz bir baba elinde..
 
Konu nerden nereye geldi.. Anneler Babalar ölmesin hirbir evlat annesiz babasız kalmasın.. Herşeyin bir çaresi vardır ama ölümün asla yoktur.. Şunu anladım ki bu ölümlü dünyada hiçbirşeyin hiç ama hiçç önemi yokmuş sağlıktan başka...


04 Mart 2015

İnternetin kazandırdığı dostluk...

Uzunn zaman önce 2013 te Amigrumi öğrenmek için bir siteye üye olmuştum. Ordan tanışmıştık Ayşe ve Nihan ile.. Nihan Konya'nın ilçesinde Ayşe'de Bursa'nın ilçesinde yaşıyor. Ayşe ile yakın olduğumuz için görüşmeyi çok istiyorduk geçen yıldan beri. Aksilikler sonucu görüşememiştik. Hep ümitliydik görüşeceğimizden.. Bu pazar günü yani 1 Martta Ayşe eşi Sait enişte ve tatlılar tatlısı yakışıklılar yakışıklısı oğlu Kıvanç ile geldiler bize...Metro'dan onları almaya gittiğimizde şşte geldiler deyip koşmuştum yanlarına  Hiç garipsemedik 7/24 saat sanal ortamda görüşek te ilk defa yüz yüze görüştüğümüze inanamadık sanki rüradaymışız gibiydi..
Ayşe ile eşlerimiz ve çocuklarımız anlaşabilecek mi acaba diye düşünüyorduk hep.. Ama emindik te anlaşabileceklerine.. Tahmin edemeyeceğimiz kadar da anlaştılar zaten :) Kıvanç gittiiğinde Ela'' Anne Kıvanç gitti Kıvanç'a gidelim'' dedi.. şimdi biraz unuttu gibi.. unutmamış ta olabilir çocuk işte..
Ayşe bloguna ailesinin resmini koymadığı için resim koymuyorum.. Sıra bizde inşallah biz de gideceğiz Ayşelere.. Keşke Nihan'da olsaydı dedik ama o hep kalben yanımızdaydı.. Onunla da tango'da görüştük zaten :)
Anlattıklarım az gelir yaşadıklarımıza.. İyi ki tanımışım sizi kızlar iyi ki varsınız sizi seviyorum :)